0

En iyi Şarap hangisi? ya da Şarap nasıl içilir?

Eyyy gurmeler.
Damak tadının yanına en iyi ne gider?
Tabi ki yemeğine göre şarap.
Şuan yıllanmış bir şarabı kokladığınızı ve onun tadına baktığınızı düşünsenize..
Bu yıl 4.sü düzenlenen Şarap Tadım Günleri, İstanbul'da Kanyon Alışveriş Merkezinde şarap meraklıları ile buluşuyor.

1,2,3 Haziran'da yapılacak olan etkinlikte bir çok şarap firması boy gösterecek.
Siz şarap severler de yıllanmış kan şarapların tadına bakma fırsatı bulacaksınız.

Etkinlik tamamen ücretsiz.
Katılım içinde rezervazyon yapmanız da gerekmiyor.
Etkinlik boyunca The House Cafe'de söyleşiler düzenlenecek.
  • Şarapta kaliteyi belirleyen unsurlar,
  • Yaz şarapları,
  • Balık ve şarap mı yoksa balık ve rakı mı,
  • Hangi kadehe hangi şarap konulmalı,
  • Şarap ile yenmesi gereken yemekler,

bu konular söyleşi başlıklarından sadece bazıları.
Etkinlik süresince 210  farklı şarap görücüye çıkacak.
0

monitörle hoşbeş

ne zamanın üstüne ışıkları kapadım müzik dinliyor sikik bilgisayarımı kucaklıyorum biramda olsun isterdim lakin klasik aile baskısı :)
biri gelir hayatına sen gibi biri baktığında seni gördüğün biri. bir kucak dolusu hayallerin olur onunla ilklerin, deliliklerin... birlikte bir sürü masallar yazarsınız gerçek olacak dersiniz. bir merdiven yapıp gökyüzüne tırmanmak gibidir onunla hayal kurmak. evden kaçacaksınızdır üniversiteyi kazanacaksınızdır birlikte bir sürü manita yapacak ev tutacaksınızdır sadece götiklerin girebileceği bir bar açacaksınızdır kara kaplı defteriniz vardır içinde şiirleriniz. klasik ergen masalları işte yo değil de aslında bilmiyorum ki nedir aslında
bu aslında öyle bir şeydir ki birlikteyken siz siz değilsinizdir gezegende gezegen değildir. her hafta gittiğiniz istiklal caddesi de istiklal caddesi değildir. asfaltta da yürümezsiniz siz. ne bilim elinde süpürge yerleri süpüren bir çöpçüyken kendini assolist zannedip dans etmek gibi
sonra bir gün gider o sana kendini assolist zannettiren biri. Sen sensindir artık istiklal caddesi de istiklal caddesi. gökyüzüne dayadığınız o merdiven de götüne girecek kazıkların birikimi
sonra birlikte kurduğunuz hayalleri sıra sıra gerçekleştirmeye başlarsın hepsi oluyordur üniversiteyi kazanmışsındır tasarımcı olma aşamasındasındır hayatının aşkıyla tanışmışsındır. lakin hep bir şey eksiktir o bir şey hep eksiktir hep yarımdır
aşık olursun hayallerini yaşarsın sevdiğin adamla iki yılı devirir üniversiteyi kazanırsın lakin bunların hepsini tek başına yaparsın. hepsini sadece kendinle paylaşırsın. elini telefona uzattığında arayıp saatlerce konuşup anlatacak kimse yoktur. o aradığında koşup gelen yatağında oturup olayların dibine köküne kadar konuşup defalarca üstünden geçtiğin kadın yoktur artık karşında.
o biri şimdi evleniyor oysaki ben nedimesi olacaktım onun o evlenirken. ikimizde beyaz giyinecektik. o bensiz evleniyor ben onsuz aşık oluyorum :) umarım oda beni arada düşünüp özlüyor arıyordur. çok bir şey istemiyorum arada özlesin yeter

0

Yeni plak mı? Eski plak mı? Mp3 mü?

Artık plak dinleyen kaç kişi kaldı?
Emin olun dinleyenlerin sayısı hızla artıyor.
Öyle 3-5 kişi değil.
Bizde ucundan bucağından bu dünyaya merhaba dedik.
Issız Adam'ın bu konuda bir parmağı var mıdır tartışılır:)

Fakat filmdeki replikleri de hatırlayacak olursanız, plaklardaki tat, ses kalitesi inanın hiç bir cd de dvd de mp3 de yok. Çünkü dijital ortamdan çıkış yapan bir ses mutlaka bastırılmak zorundadır. Bir takım filtrelerden geçmek zorundadır. Kayıtlar artık mekanik sistemler ile yapılmıyor.
İşleri çabuklaştıran kullanımı basit, en dandik sesi bile bir şahesere dönüştürebilecek programlar ile yapılıyor.
Neden günümüzde önüne gelen sanatçı oluyor sanıyorsunuz? Televizyonlarda her ipini kopartan kendini bir şey sanıyor sizce?
Bu soruların cevabı hazıra konmacılık yöntemi ile yapılan prodüksiyonlarda saklı.

Ama eskiden öylemiydi?
Plaklar ve kasetler emin olun şuan dinlediğiniz dijital müziklerden daha kaliteli.
Haaa içinizden dediniz duyabiliyorum ne alaka mp3 ile kaset bir tutulur mu diye?
Kasetlerde ve plaklarda duyduğunuz sesler gerçek.

Mp3 ise tamamen sanal.
O baslar tizler teknolojinin eseri.
Dolgun seslere kanıp dinlemeye devam...
İşte bunu farkeden ve eskiyi zaten hali hazırda tadıyor olanlar plaklardan vazgeçemiyor veya plaklara dönüş yapıyor.

Kapitalist sistemin bir vurgununu da burada görüyoruz.
Müzik şirketleri plaklara olan geri dönüşün pastasını farkedince, derhal eskileri yeni olarak tekrar basmaya başladılar.

Buna ortak olan sahaflar,eskiciler,müzik dükkanları ve niceleri yeni basım plakları amatör plak severlere eski diye yutturmaya başladı.
Sizce Zeki Müren'in ambalajı hiç açılmamış plaklarının olması mümkün mü? mümkünse 50 liraya satılır mı? Onun değerini düşünebiliyor musunuz? Ama piyasada istemediğiniz kadar sıfır Zeki Müren bulabilirsiniz.


Peki gelelim bu yeni plakların ses kalitesine.
Emin olun mp3 kayıtlarından farkı yok.
Çünkü zaten plak ortamına mp3 ile aktarılıyor.
Yine dijital sistemler kullanılıyor.
Sözüm ona plak dinliyorsunuz öyle mi?
Gidipte müzik marketlerden alıp dinledikleriniz mp3 tür hatta daha beter şeylerdir.
Plaklar kasetlerin çıkması ile birlikte yerini eskicilede almıştır.
İstanbul'da bir çok yerde eskileri bulmanız mümkündür.

Tabi bu konuda da kazıkçıları unutmamak gerekir.
Plak alırken kondisyon önemlidir.
Çizikleri,sesin yıpranmışlığı,kapak durumu önemlidir.
Size 150 lira fiyat veren bir plakçı Taksimdeyken, hemen hemen aynı plağı Kadıköy'de 70 liraya bulabilirsiniz.
Bu normaldir.
Belli bir piyasası yoktur çünkü plakların.
Sizden önce kim bilir kimler dinlemiş, kimler içlenmiştir o tınılar ile.

Şimdi esas olan sizin yine eski bir pikap ile döneminin plaklarının tanıdı çıkartmanızdır.
Yeni çıkan plaklardan lütfen uzak durunuz.
Madem meraklandınız plak almaya, gidin eski bir pikap bulun, Sahaflarda veya İstiklal Caddesinin - Kadıköy'ün ara sokaklarında gezin eski plaklarınızı da alın.


Ve sonra gerçek müziğin tadına varın...
Hayat buymuş diyeceğinize hiç şüphem yok...

2

Sahaflar ve Korsan Kitaplar

Haftasonu İstiklal Caddesi'nde bulunan Sahafları ziyaret ettik. Biliyorsunuz 2 katlı içerisinde bir çok dükkan var ve kitap/plak/eski fotoğraf vb. materyallerin satışı yapılıyor.


Biz buraya niye gidiyoruz?
Bulamadığımız kitapları bulmak için. Evet.
Başka?
Eski tozlu kitaplar arasında vakit geçirmeyi sevdiğimiz için. Evet.


Başka?
Kitaplara ikinci bir şans verebilmek için. Evet.


Başka?
Kitap okumayı sevdiğimiz için.
Başka?
kişiye göre çeşitli cevaplar türetilebilir.
Haftasonu biz sahafları ziyaret ettik etmesine de, hayal kırıklığı yaşadık.
Hiç farkettiniz mi o minik dükkanlarda satılan korsan kitapları?


Amaç ikinci,üçüncü..bilmem kaçıncı el kitapları bulabilmek değil mi?
Lezzetle okunan bir kitabı verip takas yolu ile başka bir kitap almak değil mi?
Neden peki korsan kitaplar satılıyor?
Üstelik korsan kitaplar orjinal kitaplar ile aynı fiyata satılıyor.
Komedinin böylesi.



Hem aradığımız kitapları bulamadık, hem de korsan kitapları alıp almamakta kararsız kaldık.
Tabi ki almadık.
Açık ve utanarak söyleyelim fiyatı uygun olsaydı belki alabilirdik,ancak fahiş fiyatlar ile korsan satıldığı için orjinal alırız diyerek paramızı çıkartmadık.
Aynı çarşıda bir de şöyle bir sorun var.
Sahaflar kendi ellerinde olan kitabı bilmiyorlar.
Bazısı teknolojiden faydalanıyor bilgisayarı ile sorgulatıyor.
Ancak çoğu şöyle bir düşünüp genellikle yok diyor.
E kuzum siz küçük esnafsınız.
nasıl kaznacaksınız?
Korsan kitap satarak mı?
Sizde kapital yaşamın bir parçası olmak zorunda mısınız?
Bizler size eski kitapların arasında yaşanmışlıklar bulabilmek için geliyoruz.




Sayfaların kenarında tükenmez kalemle yazılmış bir aşk sözcüğü bulabilmek adına geliyoruz.


Yazık....
Sahaflar artık eskisi gibi değil.
Kaybedilen harika şeylere yavaş yavaş onları da ekleyeceğiz bu gidişle...
(Bazı fotoğraflar için teşekkürler http://leylaaltacli.blogspot.com/2011/09/5-beyoglu-sahaf-festivali.html )
0

Eski Aşklar Böyleydi


Bir film alırsınız, acaba gerçekten sürükleyici mi diye düşünürsünüz.
Filme başlarsınız bir bakarsınız eski bir film veya eskiden yaşanan bir konuyu anlatıyor.
İzledikçe filme dalarsınız ve o yaşanmışlıklar size çok doğal çok insani gelmeye başlar.
Dinlediğiniz bir mp3 de aldığınız tat ile dinlediğiniz bir 45 lik plakta aldığınız tadı kıyaslamaya başlarsınız.
Dünya bu son yüzyıl içerisinde hem teknolojide hem sanayide hem de modern olma anlamında gelişti.
Peki gerçekten modern miyiz?
Hala sokaklara sigara atıyor,yerlere tükürüyor,hayvanlara eziyet ediyor... ve bunları eskiye göre daha sık yapıyoruz.
O zaman modernleşmiyor aksine yobazlaşıyoruz.
Neden eski yaşanmışlıklar daha değerli?
90'lar bile müthiş geçmişti.
Neden 2000 ile milenyum adı altında resmen saçma bir Dünya'ya merhaba dedik?
Aşklar bile eskiden daha doğaldı.
Şimdi sms aşkları facebook aşkları yaşanır oldu.
Mektup beklemek,sevgiliden gelen mektupları biriktirmek,aylarca postacı yolu gözlemek...
Bunlar romantik şeylerdi.
Şimdi postacı faturadan başka bir şey getirmiyor.
Telefona gelen smsler ise tamamen dijital ve anlamdan yoksun.
Mektubun kokusu olur..
Mektubu okurken yazan kişinin kalemi bastırmasından hafif tutmasına kadar çıkan izler ile içinde bulunduğu ruhu görebilirsiniz.
Ya gözyaşı? Mektubun en önemli unsurudur.
O bir damla bütün mürekkebi dağıtır.
Okuyan kişi ise okuduğu yerde o kısmı görünce dağılır...
Bunlar önemli şeylerdi...
Şimdi eski siyah beyaz aşklara götürüyorum sizi...
Filmlerdeki gibi,büyükannelerimiz büyük babalarımızın yaşadıkları gibi...



















3

Minik Poşet Kolonyacıklar


Bu minik kolonyaları hatırlayanlarınız var mı? O zaman kesinlikle 80'lerde çocuktunuz.
20 yıllık geçmişi olan bu minik kolonyalar küçük poşetçikler içerisinde satılırdı.
Kimi zaman bakklarda, kimi zaman okul önünde bekleyen seyyar satıcılarda bunlardan bulmak mümkün olurdu.
Genelde para üstü olarak verilirdi :)
Rengarenklerdi.
Her rengi ayrı bir koku ve ayrı bir lezzete sahipti(!?)
Evet bunu tatmayan çocuk yoktur heralde.
Kolonya kimyası gereği aynı tadıyor.
Ama o koku ile birleşince çocuk milleti olarak sakız çiğner gibi o poşetçikleri ağzımızda patlatmaya bayılırdık.
Şuan yazarken bile kokusunu alır gibiyim.


Bazı erkek öğrenciler ceplerine doldurur, sevdiği kıza hediye ederdi.
Ortam hazırlamak için en uygun ve geri çevrilmez taktik buydu.
Hiç bir kız bu kolonya poşeylerini geri çeviremezdi :)
Erkekte kıza verdiği eşsiz hediye karşısında gururla göğsünü gererdi.
Her rengin ayrı bir kavgasıda olurdu.
Kimisi sarısını alır gözü kırmızıda kalır kimisi mavisini alır gözü yeşilinde kalırdı.
Kavgalar da benimki daha iyi kavgası olurdu tabiki.
O kolonyaları iki avuç arasında patlatmak, arkadaşın gözüne sıkmak veya bilimum yapılan şakalar döneminin eğlence sırlarından biriydi.
Şimdi o poşet kolonyalardan bulmak neredeyse imkansız.
Keşke olsaydı da tadına baksaydık, patlatıp mutlu olsaydık...
0

Happy Birthday Mr. President

Dünyanın en önemli sinema etkinliklerinden biri olan Cannes Film Festivali bu yıl  65.kez düzenleniyor.
20. yüzyılın en ünlü sinema yıldızlarından, seks sembollerinden ve pop ikonlarından biri olan Marilyn Monroe ise festivalin bu yıl ki yüzü.


NTV festivali canlı olarak yayınlıyor.
Fragman olarakta Marilyn Monroe'nun eski ABD başkanı John_F._Kennedy için söylediği "Happy Birthday Mr. President" şarkısı veriliyor.
İşte o doğum günü kutlamasının tamamı;




Şarkının Sözleri ise şu şekilde:
happy birthday to you
happy birthday to you
happy birthday mr president
happy birthday to you
thanks, mr president
for all the things you've done
the battles that you've won
the way you deal with u.s. steel
and our problems by the ton
we thank you so much
everybody, happy birthday


Peki  John F. Kennedy 29 Mayıs 1917'de doğdu ve dünyaca ünlü star Marilyn Monroe ona bu jesti yaptı ama Kennedy nasıl öldü.
Hepiniz hatırlayacaksınız ABD'nin 35.Başkanı bir suikaste kurban gitmişti.
22 Kasım 1963'de yerel saat ile 12:30'da eşiyle birlikte açık bir araba içinde Dallas'a doğru yola çıkan John F. Kennedy, açılan ateş sonucu ensesinden ve başından iki kurşun almıştı.
Olayın ardından Kennedy, Parkland Hastanesi'ne götürülürken yolda hayatını kaybetmişti.
İşte bu görüntülerde Eski ABD Başkanı Kennedy'nin suikaste kurban gittiği anda çekildi.


Bu olayın ardından ABD üstü açık araçlar ile Başkanların taşınmasını yasakladı.
Ardından tüm Dünya'da önde gelen liderler zırhlı araçlar hatta dublörler ile taşınmaya başlandı.

0

Sosyal Ağda "Benekli Mecmua"


Artık Facebook üzerinden de bizi takip edebileceksiniz.
http://www.facebook.com/beneklimecmua
Adresinden sosyal ağımıza katılabilirsiniz.
Twitter sayfamız ise;
http://www.twitter.com/beneklimecmua
Katılımlarınızı bekliyoruz, ilginiz için teşekkür ederiz.
1

Haftanın Şarkısı: Judy Garland - Somewhere Over The Rainbow

Günümüze kadar bir çok sanatçı tarafından yorumlanmış olan mükemmel bir şarkı bugün "Haftanın Şarkısı" olarak karşımıza çıkıyor.
"Somewhere Over The Rainbow"
Şakının sözlerini E. Y. Harburg yazmış, bestesini Harold Arlen yapmıştır.



Şarkı ilk olarak 1939 yılında The Wizard of Oz (Oz Büyücüsü) filmi ile duyulmuştur.
Çocuk oyuncu Judy Garland filmde bu şarkıyı seslendirmiştir.
İzleyen herkes duygu seline kapılmış ve ağlamıştır.
Garland, birkaç kez intihara teşebbüs etmiş,1969'da aşırı dozda ilaçtan hayatını kaybetmiştir.
Garland, Aktris Liza Minelli'nin de annesidir.
Şimdi o muhteşem sesten Dünya'nın vazgeçemediği şarkı "Somewhere Over The Rainbow"'u dinliyoruz.
(Şarkının ilk kaydı budur.)

0

Bilgisayar Dünyasına Yolculuk

Dilimize pelesenk olmuştur.
Sürekli "Teknoloji ilerliyor" der dururuz.
Bu dönem o kadar hızlı bir tüketim süreci haline geldi ki, insanlar aldıkları bir telefonu bir kaç ay kullanıp daha yenisi çıktı diye hemen değiştiriyorlar.

Oysa eskiden öyle miydi?
1980'lerde sizin şuan yüzüne bakmadığınız hatta içine bir harf bile sığdıramadığınız 48K,64K hafızalar o zamanlarda bir oyunu oynatabiliyordu.

İnsanlar o küçücük Dünya'da mutlu olabiliyorlardı.
Aradıkları grafik ise 16 renkti.
Evet 16 renk döneminin HD görüntü kalitesitydi.


Peki o zaman hangi bilgisayarlar vardı?
Hemen Commodore 64 dediniz değil mi? :)
Evet o ta kendisi.


Ben hiç kullanmadım ama kuzenimde vardı. Bir kaç kez dokunmuşluğum vardır :)
Ben Amiga 500 ile başladım bu gizemli Dünyayı keşfetmeye.
Ama önce o efsaneden biraz bahsedelim.
1982 Ağustosunda piyasaya sürüldü emektar.
Fiyatı 595$ dı. Aradan 1 yıl geçti 200$ a düştü. (Ben 82 de almış olsam dava açardım şahsen)
C64 (Commodore 64) piyasadayken bazı rakipleri de vardı elbet.
Atari 8bit 400/800, IBM PC ve Apple II.



Bu çetin ceviz rakipler c64 ile oldukça yakın donanıma sahiptiler.
Özellikle Atari 400 ve 800 donanım bakımından C64'e bayağı benziyordu ama üretimi pahalıydı.
IBM PC ve Apple II ailesinin en yeni ürünleri C64'den daha yüksek çözünürlük modlarına sahiptiler. Fakat kullanıcı dostu renk desteği onlarda zayfıtı. Sonuçta, uygulamada C64'ün 16 renkli grafik ve ses yetenekleri diğerleri geride bıraktı.


Hafıza özelliklerine bakacak olursak 1982/83 yıllarında 4 makine de benzer hafıza konfigürasyonuna sahiptiler. Apple II+ 48K, IBM PC 64K, Atari 800 48K hafızaya sahipti.
IBM PC ve Apple II 1200$'ın üzerinde, Atari 800 ise 900$ civarındaydı. Commodore diğerlerinden farklı olarak hemen her yerde satılıyor, özel monitöre ihtiyaç duymuyor, televizyon bağlantısı ile bile çalışıyordu.
Fiyatı da çok ucuzdu. (Günümüzde bir bilgisayar teknolojisi ucuz ise tercih edilmiyor ama 80 lerde kullanıcı için önemli olan işlevsellikti fiyat değil.)
İşte bu avantajlar onun tahtını yıllarca korumasına sebep oldu.
C64 gelişen teknolojiye ayak uyduramadı.
88'de Dünya çapında 1 buçuk milyon ürün satmıştı.
Commodore, C64’ün disket sürücünü üretmenin C64’ün kendisini üretmekten daha pahalıya mal olduğunu belirtti.
Nisan 1994’de şirket iflas etti.
Gelelim Amiga ailesine.


Benim en eğlendiğim bilgisayar modelidir.
Disket sürücüsü vardı daha ne olsun :)
Şimdi bırakın disketi CD/DVD bile tarih oldu.
Artık floppy sürücüler kullanılmıyor.
Neden? Yavaş, boyutları küçük ve çabuk bozuluyor.
O zaman öyle miydi?
Tabi ki hayır!
O zamanlar bir oyun 4-5 disketin içerisine bölünerek atılır, Amiga'ya sıra ile takılır, o mükemmel makine yarım saati bulan yükleme sendromu ile oyunu oynama hevesinizi kat mı kat artırırdı.


Amiga, 1980'lerin ortasından 1990'ların ortasına kadar Commodore şirketi tarafından üretilmiş ve özellikle ufak boyutlu modelleri olan A500 ve A1200 ile döneminin en popüleri olan kişisel bilgisayar sistemlerinden biri olmuştur.
"Amiga" öszcüğü İspanyolca'da "Kız Arkadaş" anlamına gelir.
Anlamı kadar da doğru bir yol izlemiş herkezin kız arkadaşı olmuştur.
Oyun meraklısı abiler ev ahalisi uyuduktan sonra az mı poker oynamamıştır Amiga'da :)




Amiga aynı zamanda Windows'un gelişme sürecine de katkı sağlamış.
İlk defa Carl Sassenrath tarafından geliştirilen dinamik kütüphaneler (Windows'ta dll olarak bilinirler) Amiga işletim sisteminde kullanılmıştır.
Ben de hayal meyal hatırlıyorum Windows disketleri vardı.
Onlar beyaz oluyorlardı.
Yükleme tamamlandıktan sonra Word gibi programlar çıkıyor yazı yazılabiliyordu.


Bunun dışında Amiga için fare, joystick, yazıcı, renkli ve siyah beyaz monitör gibi çok sayıda donanım üretilmiştir.


Teorik olarak 2 Mb'a kadar RAM destekleyebilmesine rağmen, yeterince büyük modüller üretilmediği için pratikte en fazla 1024 Kb (4x256) belleğe sahip olabilmiştir.

Gelelim günümüze;
Laptoplar çıktığında hepimiz "Vay Be" dememiş miydik?
Nokia 3210'u ürettiğinde antensiz telefon diyerek daha ne olabilir ki dememiş miydik?

Şimdi cep telefonlarında 3G,GPS,MP3,HD,Yüksek Hafıza,3D Teknolojisi,WiFi,Bluetooth,Kızıl Ötesi vs. vs. vs. Bir çok teknoloji var.Laptopların pabucu dama atıldı.
Döneminin pahalı markası Apple bugün hala pahalı.
Ve Iphone inanılmaz satış grafiklerine sahip.
Neden?
Cevap ortada özellik kapasitesi ve gösteriş.
Aynı telefonların siyahı ile beyazı arasında bile fiyat farklı var.
Sanki birinin boyası diğerinden daha değerliymiş gibi.


Gösterişin toplumda bu kadar önemli olması 80'lerden bu yana bilgisayarlar kadar insanlarında nasıl değişime uğradığını gösteriyor.
Siguiente Anterior Inicio

Haftanın Sözü




Bir Kızılderili der ki; .
Yaşlılar konuşmaya başladığı zaman,
sessiz ol ve dinle!
- (Mohawk Kabilesi)) -